3 Haziran 2013 Pazartesi

Neler oluyor?


Ankara polisi, insanları daha rahat dövebilmek adına kasklarını boyamış. Çünkü kask numaralarıyla şikayet edebilme hakkı vardı halkın. Onu da ellerinden aldılar. 
Gözünü kaybeden oldu, kolları, bacakları kırılan... Boğazları sıkılan, saçları çekilen, oradan oraya sürüklenen...
Polis jipiyle ezilen yaşıtlarım... 
NELER OLUYOR? NASIL OLUYOR?
Bir tek kişi duymuyor: 'ağaç', 'aşırı uçlar', 'marjinal grup', 'aman muhalefetin işleri'...
ve en sonunda:
'Dur ben bir Fas'ta masaj yaptırayım geleyim.' 
Kör değil, sorun aktarım sorunu da değil, ama bize bir şey anlatmaya çalışıyor. Gücün kendinde olduğunu, ondan korkmamızı istediğini...
Tıpkı küçükken oyun oynadığım mızıkçı arkadaşlarım gibi, özür dilemiyor. Ben de o arkadaşlarıma kızdığım gibi, duruma yine kızıyorum: YAHU SENDEN ÖZÜR MÜ BEKLEYECEĞİZ?
90lar gençliği olarak, apolitiğiz neredeyse genel olarak. Siyasete en yaklaştığımız anlar, arkadaşlarla konuşacak konu sıkıntısı çektiğimizde memleket meselelerini tartışıp, bir türlü çözüm bulamadığımız anlar.
İşte o anlar zihnimizi kurcalarken, ulusal bir stres atmaya döndü olay.

'Sağduyu' kelimesini duymaktan yoruldum artık. Tabii ki polisin bu aşırı şiddetine ve hatta gizlemeye çalıştığı lakin bizlerin bir şekilde ulaşabildiği şiddet öykü ve görüntülerine tepkimiz, şiddetle olmamalı. Tabii ki eylem yapılacaksa, eylem şiddet içermemeli. Ama zaten ortalıkta eylemcinin yarattığı bir şiddet yok. Eylemci ilk gün gitti, kitabını okudu, gitarını çaldı. Sen saldın polisini gaz sıktırdın üstlerine. Ülke ayağa kalktı, sokaklara döküldü. Dünyanın gözü hemen çıkar arayışlarıyla üstümüze döndü. Bu sağduyu çağrısını kime yapıyorsun sen? Zaten ortalık sakin, sen ortalığa -allahım yine meşhur kelimelerden- 'provakatörlerini' katmasan... 
Dünya duydu, sen duymadın be başbaş... Kulağı her milli bayramda hastacık olanlar bile duydu, ayol Sultan Süleyman duydu, bir sen duymadın! 
Neyse şekerim, sen bir masajını yaptır. Güzel bir dinlen... Biz de '3-5 çapulcu, 3-5 güne sen gelene kadar' artık ülkeyi mi taşırız, naparız bilmiyorum ama sakinleştiririz ortamı. Yeter ki senin istediğin olsun. Aa tabii ki vatandaşın görevi senin isteklerine itaat etmek, ne diyorsun...
Masumuz, sonuna kadar. 
Senin de bu olanlardan daha fazla çıkar sağlayıp da, olayı kendi seyrine çevirmene izin vermeyeceğiz. Rejim cumhuriyettir, demokrasidir. Sen zikretmesen de, bu rejimin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. 
Ama canım, sana bir şey daha söyleyeyim, biz İran'a benzemeyiz.
'İran halkı buğday tarlası gibidir, rüzgar eser, eğilirler, yine dirilirler.
Biz Türklerse çınar ormanı gibiyizdir, rüzgarda ağaçların yaprakları dökülür, fakat köklerimiz baki kalır.'
 Diyeceğim o ki, diktatör dedik diye üzme kendini. Diktatör olabileceğin ortama sahip değilsin zaten. Burada inkar ettiğin demokrasi var, marjinal diye hitap edip ihya ettiğin bir %50 var sana oy vermeyen. Öyle kolay değil diktatör olabilmen. 

Özgürlüğümü geri ver, kezzaptan hayallerini bir kenara bırak başbaş.