11 Haziran 2021 Cuma

Gordon Ramsay ve Sedat Peker bir gün bir bara gider...

*Uzun yıllar üstüne, koca evde kalma sürelerinde dahi elime almadığım gitarımı elime aldım. Kolay olsun dedim, Beatles'tan Let it Be patlatayım. Anacığım, kendimi bir dinledim ki, içimden sürekli ne kadar beceriksiz olduğumu ve artık istesem de bu yaştan sonra öğrenemeyeceğimi söyleyip duruyorum. Eh, ben böyle söylerken tabii ancak intro'yu çıkartabildim. Kardeşim Efe'ye sordum, nasıldı diye, gayet iyi dedi. Bana sorsanız: berbat derdim. Bize bunu yapan şu güzelim zihinlerimizi nasıl temizleyeceğiz arkadaşlar? İçimizdeki Gordon Ramsay kılıklı eleştirmeni nasıl susturacağız? 

*Gordon Ramsay demişken, bugün Kitchen Nightmares'den bir bölüm izledik de böylesine kendini beğenmiş bir ün edinmek nasıl bir his acaba? Bu işten milyonlar kazanınca tamam mı oluyor insan? Ben asla rahat edemezdim mesela. Ama sanıyorum içimi kritik ettiğim kadar dışımı kritik etsem, benden de bir Gordon Ramsay çıkar.


*Uzun yıllardır diş tedavim devam ediyor, iki tur ortodontik tedavi görmüş bir birey olarak bu ay umuyorum lamina kaplaması ile işin en estetik kısmını tamamlayacağım. Sizlerle de görselleri ve süreci paylaştığım ayrı bir yazı yayınlamayı kendime ödev aldım.

*Bu kendime ödev almak da bir kurumsal sözcük. Bana Kant'ın ahlaki ödevlerini hatırlatıyor. Aslında almasam almam, ama bakın kurumuma karşı ahlaklı bir birey olarak ödev alıyorum demiş oluyorsun. 5 yıllık kurumsal hayatımda muhakkak ben de kullanmışımdır, ama daha sade bir dil kullanmaya gayret ediyorum. Zaten kompleks olan konuları bir de süslü dille aktarıp kimseye eziyet çektirmeye hiçbirimizin hakkı yok bence. Sonuçta hiçbirimiz Suits'te oynamıyoruz.

*Az evvelki cümlede 'dil' yerine 'tatil' yazdım. Freudian slip'ler ve benim tatile ihtiyacım vardır.

*İtiraf etmek gerekirse garip bir şekilde çok merakla izlemekle birlikte, Sedat Peker videolarını çok anlamıyorum. Ancak, bir yandan anlamak zorunda olmadığımı düşünürken diğer yandan memleketimizde en azından intermediate bir siyaset bilgisinin şart olduğu gerçeği ile yüzleşiyorum. Bu konuda kendimi geliştirmeliyim. 

*Birkaç aydır yogada başımın üzerinde durma hareketini (Sirsasana) yapmaya gayret ediyorum. En sonunda başardım. Bu hareketin bana öğrettiklerini not etmek isterim:

    - Hemen başımın üstünde durmaya çalıştığım her seferinde sonuç hüsran oldu. Harekete önce yarım duruş ile başladım. Yeni çıkılan her yolculuğa bebek adımları ile başlamak gerekli.

    - Duvarda destek ile başladım elbette. Sonrasında duvardan kendimi ayırarak denemeler yaptım. En sonunda yapabildim, ancak sayısız kez takla atıp yere düştüm-hatta bir keresinde belimi incittim! Her şeyin bir zamanı var, eğer hazır hissetmiyorsam kendimi hiçbir şey için zorlamamalıyım. Başlayana kadar daha çok hazırlık yapmalıyım.

    - Hareketi şu anda yeniden yapmak istediğimde, her ne zaman 'çok istersem' ve kendimi 'aşırı' itersem, düştüm. Aksine her ne kadar 'olacaksa olur, olmayacaksa da boşver...' dediysem o zaman ayağa kalkabildim. İçindeki Gordon Ramsay seni mükemmele itmek için var elbette, ama sınırlarını zorlamasına müsaade etme. 

    - Son olarak, hareketi yeniden denediğim şu sıralar arkamda bir puf, duvar, tutan insan, vb olduğunda; oradan fiziksel kuvvet almasam dahi daha dik ve daha güzel duruşlar yapabiliyorum. Bu en büyük öğrenim bence, birlikten kuvvet doğuyor. Fiziksel olarak temasta olmasam dahi, o duvardan, ellerden manevi bir güç ve güven hissi doğuyor; konfor alanı her zaman kötü bir yer olmayabilir. 




*Ah, bir de şu 'zehirli pozitiflik', sürekli iyi olmak zorunda hissettiriliyoruz kendimizi sosyal mecralarda. Herkes konfor alanının dışında, start-up'ını kurmuş, bir yandan da her gün mutlu olmalı gibi. Bir de üstüne herkes de mutlu ve başarılı hallerini paylaşıyor bu mecralarda haliyle. O mutluluğa gelene kadar ne kadar gözyaşı döküldüğü, o başarıya gelene kadar kaç şirket batırıldığı... Bunlar bahis bile değil. Eh, dolayısıyla biz de her şeyi 'anında' yapılabilir zannederek, kendimiz deneyip de ilk seferde başaramayınca içimizdeki Gordon reis 'f*ck you a**hole!' diye çemkirmeye başlıyor. Ama baksanıza, benim belim kırılıyordu diyorum size basit bir yoga duruşunda, emek diye bir şey hala var ama görünmez oldu maalesef. Bunu birbirimize hatırlatmak boynumuzun borcu sevgili Y ve Z kuşakları, 40 yaş altı okuyucularım... Burayı tekrar okuyun lütfen... 

*Son olarak, blogumda bir temizlik yaptım bu yazıyı yayınlamadan evvel. Ki birkaç yıl önce de temizlik yapmıştım; bazı 'çocukça' yazılarımı sildiğimi düşünüyordum. Şimdi de sildim, bolca Jason Mraz sildim. Buradan kendisine seslenmek istiyorum, o son live konser ile beni çok üzdü. O son albüm olmuş mu be abi... Bir de dünya para verdim live izleyeceğiz sonra chat yapacağız diye, meğer önceden kayıtmış! Süslü Jaasoonn... Tek ayak üstü cezası sana yoklamada haftaya sa-ya-cam!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder