Kafamda tiplemeler oluşturmuşum kaç zamandır. Beni üzen herkesin, birer örnek olduğunu düşünüp; kendimi korumak için o tipte insanlardan uzak durmaya programlamışım kendimi. Gerçi lazım aslında böyle bir savunma sistemi; ama abartmamak lazım. İnsanlara bir şans vermek lazım.
Beni yoruyor aksi halde. Birilerini sevmemek çok yorucu bir şey, hiç çekilmiyor. Bulunduğun ortamı da aynı şekilde. Bunu sadece insanlar için yapmıyorum. Hayat için yapıyorum aslında. Tamamen tipleştirmiş, kendimi uzak tutmaya programlamış, denemeye çekinen bir halde...
İşte ileriki yaşlarımdan beklentim, bu tip streslerden uzak durmak, insanları sevmek. Yapmacık olmadan, sevmediğimle de mesafeyi tutturabilmek...
Biliyor musunuz? Sanırım bu aralar başarıyorum bunu. Önce bir dinliyorum karşımdakini, ölçüyorum, biçiyorum. Galiba yavaş yavaş büyüyorum.
Jason Mraz gibi herkesi sevebilmek isterdim. Ama o da benim yaşımdayken, eminim birilerinden nefret etmiş, birilerini görmek bile istememiştim.
Allah'ım nefret ne kötü bir duygu?
'Nefret bir suç.' dedi geçen gün Şevval Sam. Çok haklı. Neden nefret edesin ki? Alt tarafı hoşlanmayabilirsin, kullanmayabilirsin, beğenmeyebilirsin. Ama nefret etmek...
Etmeyin kimseden nefret. Kimse de sizden etmesin. Benden etmesin. Ben kimseden nefret etmeyeyim.
Sanat mesela nefretin odak noktasında. İnsanların zevkleri. Birbirimizin zevklerine hakaret edip, birbirimize hakaret ediyoruz. İçinde emek olmadığını düşündüğümüz şeyleri sevmek günahmış gibi algılıyoruz. Oysa ki, basit şeyler de sevilebilir. Önemli olan yaratıcılık, yorum, anlayış, düşünce. İşin içine emek girdiği zaman, olay yeteneğe dönüşüyor. Yoksa sanat, yeteneklerin yarıştığı bir platform değil, herkesin özgürce aklına gelenleri müziğe, kağıda, duvara, tahtaya ve hatta neye isterse dökebilmesi. Tamamı siyah akrilik boyayla boyanmış bir tuval çok hakaret görüyor mesela bazı kitlelerden, görsün. Onu yapan adamın içinde hissettiğinden kime ne zaten? Hoş, o tabloyu alıp çok uçuk fiyatlara satmasına ben de karşı çıkarım; ama sırf onunla bir düşünce ortaya koydu diye onu 'emek harcamamış' diye yargılayamam.
62'den tavşan çizsem ve o tavşana bütün duygularımı yansıtsam, bir takım çiçek böcek eklesem, siyahlardan kırmızılara renklerle doldursam; işte bu benim özgürlüğüme kavuştuğum an olur. Kaygısızca... Kimin ne dediğini umursamadan...
Sanatta sınır olmamalı, eleştirmenler de kendine yeni iş bulmalılar.
Benden şimdilik bu kadar, hasretle gözlerinizden öpüyorum.