*Son 3 yılda arkadaş çevremde iki kişiden biri Avrupa'ya eğitim ya da iş sebebiyle göç etti. Kalanların içindeki iki kişiden birinin de gitmek için plan yaptığını düşünürsek, gerçekten burada kalan butik bir Y jenerasyonu olacağız gibi.
*Merkür retrosu diye bir şeyin olmadığına kanaat getirdim. Merkür retrosu sandığımız şey, aslında radyoların dönem dönem bize eski günlerinizi hatırlatan şarkılar çalıp, reklamların eski maskotlarını yeniden şekillendirmesi ve sizin çocukluğunuzu hatırlamanız, eskiden sevdiğiniz bir sanatçının yeni bi dizi çalışmasında sakallarının ağarmış olmasını görmeniz ve size hatırlattıkları... Ne bileyim... Toplumu gezegenlerden çok sözlü, görsel, sosyal medyanın etkilediğini hepimiz idrak ettik herhalde artık. He, bu radyoculara bu gazı Merkür mü, mevsim geçişi mi veriyor, işte onu bilmiyorum.
*Sevgili Teams toplantısından Teams toplantısına koşan okuyucum, şu görsele iyi bak. Ara vermeden yaptığın iki toplantıdan sonra beynin cortluyor. Bir deney yapmışlar. Bir beyaz yaka grubu her toplantı arasında 10 dakika ara vermiş, diğer grup hiç mola vermeden art arda toplantılara girmiş. Beyin dalgalarını incelemek için yaptıkları EEG çekimleri sonucunda, hiç ara vermeyen grubun daha fazla beta dalgası yaydığı tespit edilmiş. Beta dalgası da, Metin Hara okuyucuları el kaldırsın, beynimizde stres, anksiyete ve konsantrasyon bozukluğu ile ilgili dalga. Hani uzun bir günün ardından duvara boş bakıyorsun ya, heh o. Ara ver lütfen.
*Bunun üzerine düşününce de aklıma Durkheim geldi. Emile Durkheim amcamız, İntihar isimli ünlü kitabın yazarı olan bir sosyolog. Der ki, intihar psikolojik değil; toplumsal bir hadisedir. Bunu da verilere dayalı olarak ispatlar: Sanayii Devrimi'nden sonra toplumda görülen intihar vakası sayısında göz ardı edilemeyecek derecede yükseliş vardır. Ne kadar tüyler ürpertici...
*Peki neden? Bunu da araştırmış Durkheim amca. Sanayii Devrimi'nden evvel insanları bir araya getiren konular daha çok insani değerler odaklı iken, yani insanlar din, aile birliği, vatanseverlik, gibi duygulara direk hitap eden değerler üzerinden bağ kurar iken ve kendi için çizili olan hayatı yaşar iken, bireyleşme ile herkes istediği mesleği, kıyafeti, eşi ve hatta dini seçebilir hâle geldiğinde, insanlığı ortaklaştıran değerler markalar ve teknoloji ile yer değiştirmiş durumda. Yani biz insanoğlu sanayii toplumu olmadan önce birbirimize insani değerler üzerinden benzemeye çalışmak ve toplumda yer edinmeye gayret ederken; şu anda katma değerimizin sonucunu direk göremediğimiz işlerde çalıştığımız, bireysel olarak ne kadar farklılaşırsak o kadar iyi hissettiğimiz bir belirsizlik içerisindeyiz. Cidden kendi kendimize doğamıza ve maneviyatımıza ters bir dünya içerisinde yaşamaya çalışırken, bir de ekonomik sıkıntılar çekmeye başlar isek... Gerçekten üzücü.
*Depresyon tedavisi olan bir rahatsızlık, bu çok doğru. Ancak depresyonun da kök sebebi dedike bir şekilde yaratılan bu sanal dünyadaki başarılara kendimizi çok kaptırmamız diyor Durkheim amca. Ver elini öpeyim amca.
*Geçtiğimiz haftalarda bütün yaz hayalini kurduğum Efes antik kent gezimizde şunu düşündüm: Antik Yunan, Roma, Hitit, Sümer... Hangi toplum olur ise olsun, ortak değerler ve inançlar mitoloji ile eşleşmiş durumda. Her Antik Yunan kentinde muhakkak sizi karşılayan bir Athena, Herkül, Artemis heykeli, Zeus sunağı, hangi değere ihtiyaç var ise onu sembolize eden tanrıya adanmış bir sunak ya da heykel, bulunur. Bu tüm insanlık için ortak, manevi birleşme noktasıdır, ibadet için kullanılmasını ayrı tutuyorum. Ortak değer olarak, Sokrates heykeli bulundurur mesela aristokrat aileler evlerinin bir köşesinde. Bu her yerde aynıdır. Şimdi ise, global köyümüzde bizi birleştiren, manevi anlamda buluşturan, evimizde hissettiren heykeller neler diye düşününce, aklıma kocaman bir Starbucks logosu geliyor. Sizin ilk olarak neresi geldi aklınıza?
*İşte bu da böyle bir brain dump köşemiz idi. Yine uzunca bir ara vermişim, ama haftanın kitap & tadımlık musikisini buraya bırakmadan gitmem.
Haftanın Kitabı: Madeline Miller - Ben Kirke (Yaz tatilimde okurum diye yanıma aldığım, plaj çantamda bir oraya bir buraya gidip gelen emektar kitabım, biriniz alın okuyun da motive olayım okumak için tekrar. Mitolojiye ilgisi olan herkese tavsiyemdir zaten, ben vakit yaratamadığım için okuyamadım bir türlü)
Haftanın Şarkısı: Ege Çubukçu & Pandami Music - Aşktan Ne Haber (Müthiş cover ve mix'leri ile Pandami Music telif problemleri nedeniyle video yayınlayamıyordu ne zamandır. 'Yaz Geldi' ve 'Hey DJ' ile çocukluğumuzun Ege Çubukçu'sunu özlemişiz yahu. Bayıldım. Hikayesiyle dinleyiniz.
Sevgiyle!